Kitabı PDF olarak indirme bağlantısı:
ÖĞRENCİ ANDI
Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi
saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan
yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun!
Ne mutlu Türküm diyene!
Andımız
Âyet mi?[1]
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 30 Eylül 2013
Pazartesi günü “demokratikleşme”
paketiyle ilgili basın toplantısında “ilkokullardaki öğrenci andı uygulamasını
kaldırıyoruz” demiş.
Son zamanlarda, özellikle bazı çevrelerde Andımız
üzerine itirazlar, eleştiriler yoğunlaşmaya başladı. Bunlardan bazı örnekler
vermek isteriz.
02 Şubat 2012 tarihli
gazetelerde çıkan bir habere göre AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, şöyle demiş: “Gençliğe
Hitâbe konusunu da kamuoyunun oturup tartışması lazım. Şimdi, Reşit Galip andımızı
getirmiş değil mi? Ayet mi bunlar? Reşit Galip böyle bir şey yapmamış olsaydı olmayacaktı. 12 Eylülcüler hatırlar mısınız
Andımız’a ilavelerde bulundular. Sonra tekrar değiştirdiler. Böyle bir şey
olmaz.”[2]
03 Ekim 2012 günü Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı; "Gerek
içerik, gerek uygulama biçimi açısından çok eleştirilen, artık militarist
çağrışımları çok yüksek olan bu uygulamayı kaldırarak, çocuklarımızı
rahatlatacağımızı ümit ediyoruz"
ifadelerini kullanmış.[3]
Mümtaz’er
Türköne adlı bir yazıcı da andımızı faşistlik,
ırkçılık, böbürlenme, âdeta İslâm’a karşı çıkarılan beşerî mahiyette bir dinî
söylem, medeniyet dışı bir şey, ilkel ritüel, kişiliksizleştiren disiplin
ritüeli, ciddi bir saçmalık olarak yorumluyor. [4]
Kazım
Güleçyüz ve Hilal Kaplan gibi yazıcılar da Andımıza
eleştiriler getirerek kaldırılmasını istemişler. Basın yayın organlarında,
değişik mahfillerde bu ve bunlara benzer eleştiriler var. Bu eleştirilerin
ortak yönü, Andımızın İslam’a aykırı, hatta dine karşı üretilmiş faşist, ırkçı
bir metin olduğu yönünde. Yapılan eleştirilerle insanların kafasında Andımızın
sanki dinsizlik telkin eden bir metin olduğu algısı yayılıyor.
Yaptığım
bir incelemede bu eleştirilerin tamamen ya bilgisizlikten ya da art niyetten
kaynaklandığını anladım. Zira Andımız, birilerinin söylediği gibi ayetlere ters
bir metin değil; tam tersine hemen hemen her kelimesinin ayetlerden süzülmüş,
ayetlerden alınma sözler olduğunu gördüm. Dolayısıyla Andımız için “ayet mi bunlar?” diyen Türkiyeli
vatandaşın iyi bilmesi gerekir ki, evet Andımız, bildiğimiz manada ayet
değildir, Andımızı yazan kişi bizim gibi bir insandır. Andımız da ilahi bir
metin değildir. Ama Andımızda yer alan kelime ve ifadelerin neredeyse tamamına
yakını Kur’an’daki ayetlerde ve
hadislerde kendine yer bulan ifadelerdir.
Atatürk de Reşit Gâlip de herkes gibi fani birer
beşerdir. Naçiz vücutları toprak olmuştur. Ama söyledikleri cümlelerin önemli
bir bölümü, Allah’ın ayetlerine uygundur. İşte ispatı:
Türk
çocuklarına topluca söyletilen Türk andını İslamcılık adına, günah diye,
faşistlik diye, ırkçılık diye, işe yaramıyor diye kaldırmaya çalışan
arkadaşlara bu andı Müslümanca tefsir edelim. Bakalım bu Türk andı, İslâm’a, Kur’an’a aykırı mıymış, değil miymiş?
Türküm:
Andımızın
bu ilk kelimesini, en son olarak son cümleyle yani “Ne mutlu Türküm diyene!" cümlesiyle birlikte açıklayacağım.
Doğruyum:
Türk
çocuklarının “doğruyum” demelerinin
ayetlere aykırı bir tarafı olabileceğini düşünmek, iyi niyetle
bağdaştırılabilecek bir şey değildir. Millî Eğitim Kurumu, çocuklara doğruluğu
öğretmeyecek de üçkâğıtçılığı mı öğretecek? Hem “doğruyum” kelimesi tamamen ayettir. İşte ayet: “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini
aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud suresi, Ayet Nu:112)
Çalışkanım:
Millî
Eğitim Kurumu, elbette Türk çocuklarına çalışkan olmalarını telkin edecektir.
Okul, yan gelip yatma yeri mi? Çalışkan olmak
da Allah’ın bir emridir; yani
ayettir. Bu kelime de Kur’an’da ayet olarak vardır. İşte ayetler:
“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir
şey yoktur. Ve çalışması da ileride
görülecektir.” (Necm
suresi, Ayet Nu: 39-40)
“Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan,
gündüzü yayılıp çalışma zamanı yapan
O'dur.” (Furkan suresi, Ayet Nu: 47)
“Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona
yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte
bunların çalışmaları makbuldür.” (İsra
Suresi, Ayet Nu: 19)
“Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda
harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan
da nasibini unutma Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik
et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas suresi, Ayet Nu: 77)
“Namaz
kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve
Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur
ki kurtuluşa erersiniz.” (Cum’a suresi,
Ayet Nu: 10)
“Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul
etti. Dedi ki: Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki,
hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar,
çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim
ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah
tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun katındadır.” (Al-i İmran suresi,
Ayet Nu: 195)
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymaktır:
Küçüklerimizi
korumak, büyüklerimizi saymak, İslam’ın emridir. Türk çocukları, bu terbiyeyi
elbette okulda alacaklar. Andımızı söyleyerek bu ruh ve şuuru
pekiştireceklerdir.
Andımızda
yer alan bu ifade de ayet ve hadislerde vardır. Andımız için “bunlar ayet mi?” diyen vatandaşa işte
ayet:
“De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım:
O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da
rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın.
Haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size
bunları emretti.” (En’am suresi, Ayet Nu: 151)
“Rabbin, kendisinden
başkasına asla ibadet etmemenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı kesin
olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık
çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara
tatlı ve güzel söz söyle.” (İsra suresi, Ayet Nu: 17/23)
“-Ey iman
edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.
O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı
gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi mutlaka yapan melekler vardır.” (Tahrîm
suresi, Ayet Nu: 66/6).
Hadisler: “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden
değildir.” (Hz. Muhammed (sav), Tirmizî 7/155, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb,
66.)
”Bir genç, yaşından dolayı bir
kimseye saygı gösterirse Allah (c.c.) da yaşlanınca kendisine saygı
gösterecek kişiler takdir eder”. (Hz. Muhammed (sav), Tirmizi Kitabul-Birr-2023.)
Peygamberimizin
(s.a.v.) çocukları öptüğünü gören bir bedevî, bunu pek tuhaf bularak: “Hayret! Siz çocukları öpüyor musunuz? Biz
çocukları hiç öpmeyiz” deyince, sevgi pınarı Efendimiz ona acıyarak bakmış: “Allah Teâlâ senin kalbinden sevgiyi söküp almışsa, ben ne yapabilirim”, buyurmuştur. (Müslim, Fedâil 64, Edep 18)
Peygamberimiz
(s.a.v.) torunları Hasan ve Hüseyin için:
“Onlar benim dünyamdan (öpüp kokladığım) iki güzel çiçeğimdir” derdi. (Buhari Menakıp 22)
“Hz.
Peygamber yolda rastladığı çocuklara selâm verirdi”. (Buhari,
İsti’zan 15)
Hz. Enes
diyor ki: "Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi
görmedim. Oğlu İbrahim'in-Medine'nin- Avali semtinde oturan bir sütannesi
vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah
sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir
süre sonra da dönerdi."
Hz. Ömer
(r.a.) bir adamı vali tayin etmişti. Vali ile beraber bulundukları sırada Hz. Ömer, babası şehit düşmüş olan bir çocuğu şefkatle sevip bağrına basmıştı. Vali, Hz. Ömer'in bu şehit çocuğuna karşı
gösterdiği şefkati yadırgamıştı. Hz. Ömer’e: “Benim üç çocuğum var, hiç birisini kucağıma alıp öpmedim,” dedi.
Hz. Ömer: “Kendi evladına şefkati olmayanın Allah'ın
kullarına da şefkati olmaz. Bu sebeple seni valilikten azlettim!"
dedi ve onun görevine son verdi.
İlkem yurdumu, özümden çok sevmektir.
Türk
çocuklarının yurdunu, vatanını sevmesi, İslam’a da aykırı değildir, insanlığa
da. Vatan sevgisi, vatan için canını seve seve vermek, İslam’ın emridir.
Vatanseverlik, ayette açıkça vardır. İşte ayet:
“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik
yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli
olanları sever. Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve
çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.”
(Mümtehine Suresi, Ayet Nu: 8-9)
Demek ki
bizi yurdumuzdan yani vatanımızdan çıkaranları ve çıkarılmamız için yardım
edenleri dost edinmeyecekmişiz. Vatanımızın düşmanlarına dost olursak, zalim
olurmuşuz. Ayet böyle diyor. Bu ayet ışığında vatanımızda, vatanımızın yer altı
ve yerüstü bütün zenginliklerinde gözü olan
Amerika, Avrupa ve İsrail ile dost olanların ne olacağını da Andımızı
ortadan kaldırmak isteyen arkadaşlar düşünsün.
Yine
Andımıza karşı çıkan Dinci arkadaşlara soralım, “İlkem yurdumu, özümden çok sevmektir.” ifadesi ile Hz. Muhammed
(sav)in: “Vatan sevgisi imandandır.” hadisi arasında
bir fark var mı?
Ayrıca şu hadis-i şerifte geçen nöbet beklemek
ifadesi, vatan sevgisini anlatmaz mı? “Allah rızası için bir gün nöbet
beklemek, dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır.” (Buhari; Cihad, 71)
Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselâm, hicret esnasında Mekke’den ayrılırken Hezreve denilen
yerde devesini durdurdu. Doğduğu ve çocukluk yıllarından beri yaşadığı yer olan
mukaddes belde Mekke’ye son kez hüzünle baktı, baktı. Ve şöyle buyurdu:
“Vallahi sen bana Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Allah’ın katında en sevgili olanısın. Bana senden daha sevgili, daha güzel yurt yoktur. Çıkarılmaya
zorlanmamış olsaydım, senden asla ayrılmaz, senden başka yerde yurt ve yuva
tutmazdım.” (Salih
Suruç, Peygamberimizin Hayatı, C. 1, s.288)
Demek ki Hz. Muhammed (sav) de yurdunu özünden çok
seven bir vatansevermiş.
Dinci
siyaset esnafının çok sevdiğinden emin olduğum Mehmet Akif Ersoy da şöyle
diyor:
“Sahipsiz olan vatanın batması haktır.
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”
Yine Akif atamız, yurdunu özünden çok sevdiğini
İstiklal
Marşı’mızda açıkça ifade ediyor:
“Bastığın yerleri Toprak” diyerek geçme tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;
Verme; dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”
Mithat Cemal Kuntay da yurdunu özünden çok seven
bir Andımız çocuğu olmalı ki şöyle demiş:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır…”
(“On Beş Yılı Karşılarken” adlı şiirden)
İlkem milletimi özümden çok sevmektir.
Türk çocukları
kendi milletini sevmeyecek de Amerikalıları mı, İngilizleri mi, Fransızları mı,
İsraillileri mi, Çinlileri mi, Rusları mı sevecek? Türk çocuğuna millet
sevgisini aşılamanın neresi faşistlik? Bunun neresi İslam’a, Kur’an’a aykırı?
Anlayan varsa beri gelsin. Kur’an’da millet sevgisini, milletini özünden çok
sevmeyi telkin eden ayet de var.
Allah,
Müslümanları kendi milletlerinin düşmanlarına karşı savaşa çağırıyor: “Onlara
karşı gücünüz yettiği kadar—Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların
dışında Allah’ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere—kuvvet ve besili
atlar hazırlayın. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey size haksızlık
yapılmadan, tamamen ödenecektir.” (Enfal Suresi, Ayet Nu: 60)
Hz. Muhammed (sav) de milletini özünden
çok seven bir peygamberdi. Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde şöyle
buyurmaktadır: "Kişi kavmini sevmekle kınanamaz.”
Kızının
Vasile B. el-Eskâ (r.a.)’dan aktardığına göre o şöyle demiştir: "Ey Allah'ın Resûlü, kavmiyetçilik
nedir?" dedim. Resulullah (sav):
"Zulüm ve haksızlıkta kavmine
yardımcı olmandır." buyurdu. (Ebû
Davud, edeb 112)
Vasile b.
el-Eska (r.a.): "Ya Resulullah,
kişinin soyunu-sopunu (kavmini) sevmesi, kavmiyetçilik (asabiyye) sayılır
mı?" diye sormuş, Hz. Peygamber de: "Hayır, kişinin kavmine
zulümde yardımcı olması kavmiyetçilik (asabiyye)dir." cevabını vermiştir. (Ahmed bin Hanbel, IV, 107, 160, İbn-i Mace.
Fiten 7.)
Peygamberimiz:
"Zalim de olsa, mazlum da olsa
kardeşine yardım et" buyurmuştur. Kendisine sormuşlar:
“Mazlum kardeşe yardımı anladık, fakat zalime nasıl
yardım edeceğiz?”
Hz.
Peygamber bunun üzerine: "Onu da
zulmünden vazgeçirirsiniz. Bu da ona yardımdır.” (Buhari, Mezalim)
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir:
İnsanın
en temel vasfı, diğer varlıklardan, hayvanlardan ayrılan temel özelliği,
öğrenerek, kendini geliştirerek, ilerleyerek, yükselerek, insan oluşunu
tamamlaması, insan-ı kâmil, mükemmel insan, olgun insan olmasıdır. İslam adına
özellikle Nurculuk adına Andımıza karşı çıkanlar, “İnsan, taallümle tekemmül eder.” ifadesini çok iyi bilirler.
Hayvanlar,
hayatları boyunca yapacakları işleri, bünyelerine konulan ilahî bir programa
göre yaparlar. Programlanmış olarak dünyaya gelir, doğar doğmaz o işi yaparlar.
Mesela arı, hep aynı tarzda bal yapar. Dünya kurulalı beri arılar hiç
yükselmemiş, ileri gitmemiştir. Sadece insan, sürekli ilerleyen, yükselen,
gelişen, tekâmül eden bir varlıktır. Andımızı yasaklamak isteyenler,
çocuklarımızın ilerlemesini, tekemmül etmesini istemiyorlar mı?
Buradaki
yükselmek ve ileri gitmek, ilimde, teknolojide, para kazanmakta, insanlıkta,
medeniyette, kültürde, sanatta, ibadette, her alanda ilerlemektir. Yükselmek ve
ileri gitmeyi emreden ayetler de vardır.
Ayet: “De ki: Hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”
(Zümer suresi, Ayet Nu: 9)
Hadis: "İki
günü birbirine eşit olan ziyandadır, aldanmıştır." (Hz. Muhammed (sav), El-'Aclûnî,
Keşfü'l-Hafâ, II, 323)
Ey Büyük Atatürk!:
Atatürk neden büyüktür? Çünkü o, kendi döneminde Millî
Mücadele sürecinde, son Haçlı ordularını Müslüman Türk vatanı olan Anadolu
içlerinde durdurmuş, önüne katıp geldikleri yere; denize dökmüş bir İslam
mücahididir de ondan büyüktür. Haçlı
ordusuyla savaşan İslam mücahidi
bir komutana saygı duymanın İslam’a, Kur’an’a aykırı tarafı neresidir acaba?
Atatürk, Türk-İslam vatanı olan Anadolu’nun emperyalist Batılılarca tekrar Hıristiyan yurdu olmasına izin vermediği için büyüktür.
Atatürk, Haçlı Batının Sevr
planıyla Anadolu’yu paramparça etmesine, bölüp parçalamasına ve yutulabilecek
lokma haline geldikten sonra kolayca yutmasına izin vermediği için büyüktür.
Atatürk, Türk vatanı Anadolu’da Müslüman Türk’ün Müslümanlığını özgürce yaşamasına imkân veren bir
bağımsız millî Türk devleti kurduğu için
büyüktür.
Atatürk,
Türk vatanı Anadolu’da Türk istiklâlinin, hürriyetinin simgesi olan Türk
bayrağının özgürce dalgalanmasını sağlayan bir millî Türk devleti kurduğu için
büyüktür.
Atatürk’ün
büyüklüğünü anlamak için emperyalist Haçlı-Siyon çevrelerin Türk milletine
düşmanlığına bakmak lazım. Bağımsız millî Türk devletini tasfiye etmeyi bir
proje halinde uygulamaya çalışan batılıların sözlerine bakmak lazım. Mesela
İngiliz derin devletinden Andrew Duff, Eylül 2005’te şöyle demiş: “Türkiye Avrupa’nın gerçek partneri
olabilmek için klasik milliyetçi Kemalizmle mücadele etmelidir. Devletin gücü
azaltılmalıdır. Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu
binalarının duvarlarından indirilmelidir. Türkiye artık Kemalizm’de değişme
gereğiyle yüzleşmeli. Sadece yasalar, anayasa değil, Kemalizm kültürü ve
felsefesi de değişmeli. Türkiye’nin, merkeziyetçi yönetim yapısından adem-i
merkeziyetçi (yani federatif yapı) yapıya geçmeye ihtiyacı var. Diyarbakır’da
bölgesel otonomiye varacak şekilde merkeziyetçi yapının değişmesi iyi olur.
Bunu sadece Güneydoğu için değil, diğer bölgeler için de öneriyorum.”
Türk
milletinin düşmanı olan İngiliz gâvuru, Atatürk’ü silmek isteyen projeler,
talimatlar peşindeyse Atatürk büyük adam demektir. Türk çocukları Andımızı okurken “Ey büyük Atatürk!” diye
haykırırken, bütün ruhlarıyla Atatürk’ün emperyalizme, Haçlı saldırılarına
karşı duran istiklâlci şahsiyetini kuşanmış oluyorlar. Atatürk naçiz vücudu
toprak olmuş, fani bir kişi idi. Ama yaptıklarıyla o, Türk milletinin
bağımsızlık ruhunun bir sembolüdür.
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan
yürüyeceğime ant içerim.
Atatürk’ün
açtığı yol, bağımsızlık yoludur,
bilim yoludur, medeniyet yoludur,
barış yoludur, insanlık yoludur. Böyle bir yol, insanlık ve İslamlık
düşüncesine aykırı değildir. Buna karşı çıkmanın manası da yoktur.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun!:
Her Türk,
elbette Türk milleti için çalışacaktır. Her Türk’ün varlığı, milletinin
varlığına armağan olacaktır. Varlıklarını
Amerikan, İngiliz, Fransız, İsrail, Rus, Çin, Mısır, Suriye varlığına armağan
edenler, Türk çocuklarının varlıklarını Türk milletinin varlığına armağan
edişlerinden rahatsız olacaklardır.
Türk
çocuklarını Amerika’nın yüce menfaatlerinin koruyucusu olarak, Amerikan
varlığına armağan etmek isteyenler, elbette bu sözlerden rahatsız olacaktır.
Majesteleri
Kral ya da Kraliçeye ve vârislerine bağlı kalıp yolunda ilerleyeceğine yemin
edenler, elbette bu sözlerden rahatsız olacaklardır.
Ne mutlu Türk’üm diyene!"
İslam’da
insanların kendi milletlerinin, milliyetlerinin adının ifade edilmesinin günah
olduğuna dair bir emir ya da açıklama görmedim. Bizim milliyetimizin adı “Türk”tür.
Bunu çocuklarımıza öğretmenin, belletmenin günah bir tarafı yoktur. Türk
olduğumuzu övünçle belirtmenin bir sakıncası yoktur. Buradaki “Türk’üm” ifadesi, başka milletlere
düşmanlık telkin etmiyor, yani ötekine düşmanlık fikri vermiyor.
Kur’an-ı Kerim’de bir ayette Türklere bir gönderme
vardır: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden
dönerse, Allah öyle bir millet getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı
severler; onlar mü'minlere karşı alçak gönüllüdürler, kâfirlere karşı onurlu ve
güçlüdürler; Allah yolunda savaşırlar ve hiçbir kınayanın kınamasından
korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lutfudur ki, onu dilediğine verir. Allah’ın
lütuf ve ihsanı geniştir ve her şeyi bilendir.” (Maide suresi, 54.ayet)
Vani
Mehmed Efendi, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer
Nasuhi Bilmen, Celal Yıldırım Hoca, hatta Hüseyin Çelik’in ve Kazım
Güleçyüz’ün hiç itiraz etmeyeceği Said Nursi, bu ayette geçen
milletin Türkler olduğunu söylerler.
Bugün,
herhalde günah zannettikleri için Türklük karşısında mesafeli durmaya çalışan,
ırkçılık zannettikleri için “Türk”
kelimesini ağızlarına almayan, ama demokrasi adına Kürtçülüğü ağızlarından düşürmeyen bir kısım Nurcuların üstadı Said
Nursi bile bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak doğru bir yorum yapmıştır.
İngilizlerin kurdurduğu Kürdistan Teali
Cemiyeti’nin başkanı Seyyid Abdülkadir, Said Nursi’den kurmak istediği Kürt
devleti için destek ister. Said Nursi de ona şu cevabı verir:
“Allahu Zülcelâl Hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’de,
(meâlen) ‘Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da
onları sever’ [5:54] diye buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı İlâhî
karşısında düşündüm, bu kavmin bin
yıldan beri âlem-i İslâm’ın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu
anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine, dört yüz elli milyon hakikî
Müslüman kardeş bedeline, birkaç akılsız kavmiyetçi kimsenin peşinden gitmem.”
(Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen
Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s. 233-234.)
Said
Nursi, Mektubat adlı eserinin 26. Mektubunda da şöyle diyor: “Türk milleti anasır-ı İslamiyye içinde en
kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır.
Sair unsurlar gibi Müslim ve gayr-i Müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir.
Nerede Türk taifesi varsa Müslüman’dır.
Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler Türklükten dahi
çıkmışlardır.”
Demek ki “Türküm”
demek günah değilmiş ya da ayetlere ters değilmiş. Nurculuğa da ters değilmiş. Tam tersine ayette bile Türklere işaret
varmış.
Yine bir
ayette şöyle geçer: “Yine göklerin ve
yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O'nun
âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.” (Rum Suresi, Ayet Nu: 22)
Demek ki
dilimiz ve rengimizle farklı oluşumuz yani Türk oluşumuz, Allah’ın ayeti imiş.
Türkiyeli vatandaşlar için bunda nice ibretler varmış.
Bir başka
ayette de şu ifadeler var: “Ey insanlar!
Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi
tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli
olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla
bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat
suresi, Ayet Nu:13)
Demek ki Allah’ın yarattığı bir boy ve kabile olan “Türk”ü anmak, “Türk’üm” demek, günah olmazmış.
Bir
hadis-i şerifinde de Hz. Muhammed şöyle diyor: “Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Resulullah (asm) buyurdular ki:
“Şiddetli savaşlar vukua geldiği zaman Allah mevalinden (Arap olmayan
Müslümanlar) öyle bir ordu gönderecek ki atlarının cinsi yönünden Arapların en
kıymetlisi ve silah yönünden onların en iyisi olup Allah, İslam dinini onlarla
te'yid (takviye) edecektir.”
Bu hadise göre de yüzyıllarca İslam’ın ordusu
olarak Haçlılara kök söktüren ve Allah’ın İslam dinini kendileriyle teyid
ettiği millet olarak Türkleri zikretmek, bu milletin çocuklarının böylesine
övülesi milliyetlerini anmaları günah değilmiş.
Hem sonra
“Ne
mutlu Türk’üm diyene”
ifadesi ırkçı, faşist bir ifade değildir. Burada “ne mutlu Türk’e” değil, “Türk’üm
diyene” ifadesi geçer. Yani Türklük,
burada etnik bir kavim adı değil, sosyolojik bir millet adıdır. Türk
doğulur da olunur da. Türkiye’de yaşayan herkes, hangi kavimden, etnik kökenden
olursa olsun, Türk milletine mensuptur. Hangi etnik kökenden gelirse gelsin,
ortak kültürel, hukukî ve sosyolojik değerlerde birleşmiş üst toplumsal yapının
adı millettir. Bu da Türkiye’de Türk milletidir. Tarih boyunca Batılılar da
bütün Müslümanlara Türk demiştir. Türk’le Müslümanlık aynîleşmiştir.
Ülkemizdeki
bütün çocukların böyle bir cümleyle, tek millet bilincini kazanmasının İslam’a
aykırı tarafı nedir? Bunun yerine çocuklara ayrı ayrı, grup grup kavmiyetçilik,
etnik ırkçılık telkin edilerek, “Ne mutlu
Kürdüm diyene”, ”Ne mutlu Çerkezim diyene”, ”Ne mutlu Gürcüyüm diyene” şeklinde
mi bağırttırılacak?
O zaman
Türk millet birliği paramparça edilmez mi? Bu, bölücülük, parçalayıcılık olmaz
mı? Çocukları daha okul sıralarında böyle ayırmanın vebalini kim çekecek?
Emperyalist Batının istediği, tam da bu değil mi?
Mehmet Akif Ersoy, “Ordunun Duası” şiirinde “Türk
eriyiz, silsilemiz kahraman” derken ırkçı, faşist ve militarist mi oluyordu?
İslamcılık adına Andımıza karşı çıkan arkadaşlar, buna ne buyurur?
Andımızla İlgili Danıştay Kararı[5]:
Millî
Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 12’nci maddesinde
bulunan “Öğrenci Andı”nın Anayasa’ya,
uluslararası sözleşmelere, insan haklarına aykırı olduğu, tercih
hakkının kaldırıldığı, yasal dayanağının bulunmadığı öne sürüldü ve
Andımız’ın okutulmaması için 2011’de Danıştay 8’inci Dairesi’ne dava açıldı.
Ret
kararı çıktı. Kararda Andımızın “ırkçı söylemler içermediği, “Türk” kelimesinin de bir ırkın değil,
milletin ortak adı olduğu Danıştay kararında belirtildi.
Danıştay
Savcısı, dava ile ilgili görüşünde, öğrencilerin bu yüce değerlerle
donatılmasında insan haklarına, Anayasaya, Millî Eğitim Temel Kanunu’na,
İlköğretim ve Eğitim Kanunu’na aykırı bir durum olmadığını belirtti
ve şöyle dedi:
“Dünyadaki tüm medenî uluslar, kendi vatandaşlarına,
insanlık değerlerini, vatan ve ulus sevgisini öğretmekte. Bu çerçevede,
Öğrenci Andı’nın her gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde
bulunan bütün ilköğretim okullarında, yabancı uyruklu öğrenciler
kapsam dışında tutularak, okutulmasının Türk ilköğretim sisteminin
bir parçası olarak değerlendirilmesi gerekir.”
Davacı
kişinin, Öğrenci Andı’nın Türk ırkını esas aldığı ve zorla okutulduğu
yolundaki iddialarına karşılık, Danıştay Savcısı görüşünü mahkemeye
şöyle yansıttı:
“Oysa, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve Türkiye
sınırları içinde yaşayan halka Türk Milleti denilir. “Türk” ve “Türk
Milleti” ifadeleri, belli bir ırkı tanımlamaz. Bu nedenle, davacının
ırk esasına dayanan bu hatalı söylemi, insanlık değerleri dikkate
alındığında ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanun önünde eşitlik”
başlıklı 10. maddesindeki herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin
kanun önünde eşit olduğuna ilişkin ilkeler çerçevesinde kabul edilemez
niteliktedir. Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.”
İşte Yüksek Mahkemenin hükmü
Danıştay
8. Dairesi, “Türk Milleti” adına
Andımız’la ilgili 18 Şubat 2011’de, 982 nolu şu kararı verdi: “Anayasa’nın 66. maddesinde, Türk Devleti’ne
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür, hükmüne yer verilmiştir.
“Türk” kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde
yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi
inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek
oluşturdukları ve herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak
adıdır. Aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir. Nitekim
anayasamızda bu hususun vurgulanması bakımından, Türk Devleti’ne vatandaşlık
bağı ile bağlı olan herkesin herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın
Türk olduğu belirtilmiştir. Açıklanan nedenlerden dolayı davanın reddine
karar verilmiştir.”[6]
Sonuç: Öğrenci Andına, art niyetli, ideolojik veya
hissi şartlanmaya kapılmadan baktığımızda karşımıza bu gerçekler çıkıyor.
Burada en küçük şekilde bile, tarihimize, geleneklerimize, dinimiz İslam’a ve
hukuka aykırı bir husus yoktur. Husumetle karşı çıkılmasını anlamak mümkün
değildir.
Bu kadar meşru, masum, insani ve terbiye edici bir
hakkı, geleceğimizin teminatı olan sevgili çocuklarımızdan esirgeyemeyiz.
MİLLİ DÜŞÜNCE MERKEZİ HAKKINDA
Merkezimiz ilk olarak Temmuz
2008 tarihinde, Eski Devlet Bakanı Sadi SOMUNCUOĞLU başkanlığında,
faaliyetlerine Ankara Balgat adresinde başlamıştır. Yaklaşık iki buçuk yıl
burada çalışmalarını sürdürdükten sonra faaliyetlerinin genişlemesi üzerine
Ocak 2011’de şimdi bulunduğu Kızılay’daki yerine taşınmıştır. Kuruluşundan bu
yana önceden belirlenmiş programı çerçevesinde ilgi duyan herkese açık olan hizmetlerine
kesintisiz olarak devam etmektedir.
Bilgi Şölenleri ismi ile
her hafta Çarşamba günü gerçekleştirilen sistematik toplantılarda, ülkemizin
temel meseleleri, alanında uzman kişiler tarafından sunum ve tartışmalar eşliğinde
incelenmektedir. Bu çalışmaların amacı Türkiye ve Türk-İslam Dünyasının ana
meseleleri üzerinde kapsamlı bir bilgi birikimi ve görüş birliği sağlamaktır.
Bugüne kadar 215 Bilgi Şöleni yapılmıştır.
Yine bu amaçlar
doğrultusunda serbest sohbet imkânı sağlayan Cumartesi toplantıları da
aralıksız olarak sürdürülmektedir. Bilgilendirici ve kaynaştırıcı nitelikte
olan bu sohbetlerde gündemin önemli olayları beyin fırtınası şeklinde
değerlendirilmektedir.
Geniş katılım ile
yapılan bu çalışmalar, ülkemiz içinden ve dışından, her yerden takip edilebilmesi
için video şeklinde internet sitelerimizden yayınlanmaktadır.
(www.millidusunce.org ve
www.millikanal.com)
Öte yandan belirli
kıstaslara göre seçilen üniversite ve sonrası dönemi gençlerine milli bir şuur
kazandırmak üzere, belli bir program dâhilinde, bilgi seminerleri
verilmektedir.
Önemli gördüğümüz bir
diğer çalışmamız da, dağınıklık içerisinde, tek tek kalmış ve birçok
fedakârlıkla faaliyetlerini sürdürmeye çalışan milli düşünce kuruluşlarıyla,
birlikte hareket imkânını oluşturmak ve bir işbirliği zeminini hazırlamaktır.
Bu ortak çalışmamız müspet bir sonuca ulaştığında, bu kuruluşlarımız milli
hedeflerimiz doğrultusunda güç birliği sağlamış olacaktır.
Bunların yanında merkezimiz
ülkemizin öncelikli sıcak meseleleri hakkında kamuoyunu aydınlatmak üzere
yayınlar da yapmaktadır.
Yayınlanan eserler
şunlardır:
1- Son Haçlı Seferi: PKK
Açılımı – Ocak 2010
2- Etnik – Irkçı – Bölücü
PKK Terörünü Doğru Anlamak – Temmuz 2011
3- “Yeni” Anayasanın
Şifreleri – Kasım 2011
4- Selçuklu, Osmanlı ve
Türkiye Cumhuriyeti Hangi Milletin Devleti? – Haziran 2012
5- Devletlerimiz ve
Anayasalarımız – Mart 2013
Merkezimizin bütün
çalışmalarını, bilim adamlarımızın makalelerini ve yurt içinde ve dışında gelişen
önemli olaylara ait haberleri internet sitelerimizden dileyen herkes kolaylıkla
takip edebilmektedir.
(www.millidusunce.org ve
www.millikanal.com)
[1] Prof. Dr. Nurullah
Çetin’in 25 Eylül 2013 tarihinde Millî Düşünce Merkezi’nde verdiği konferans metninden
derlenmiştir.
[2] http://www.haberturk.com/polemik/haber/712139-ataturkun-genclige-hitabesi-ayet-mi
[3] Hürriyet Gündem
[4] Zaman, 24 Eylül 2013
[5] Saygı Öztürk, “Andımız’ın Okutulmamasını' 2011’de Danıştay
Reddetmişti.”, Sözcü, 3 Ekim 2013
[6] Saygı Öztürk, “Andımız’ın Okutulmamasını' 2011’de Danıştay
Reddetmişti.”, Sözcü, 3 Ekim 2013
Yorumlar
Yorum Gönder